Etkiler
Sorunu sor hemen cevaplansın.
etkiler teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- impressions
- effects
- affects
Örnek Cümle:
Smoking affects your health.
-Sigara içmek sağlığını etkiler.
Örnek Cümle:
The body and the mind of man are so closely bound together that whatever affects one affects the other.
-İnsanın beden ve aklı birbirine öylesine bağlıdır ki birini etkileyen diğerini de etkiler.
- etki
- effect
The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
-Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.
His speech was an effective apology for the Government's policies.
-Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
- etki
- influence
I think that our living together has influenced your habits.
-Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
-Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
- etki
- impression
Tom made quite an impression on Mary.
-Tom Mary'yi epeyce etkiledi.
He made a good impression.
-O iyi bir etki yaptı.
- etki
- impact
The Belo Monte dam in Brazil is a controversial project because of its impact on the environment and native people.
-Brezilya'daki Belo Monte barajı çevre ve yerli halk üzerindeki etkisinden dolayı tartışmalı bir projedir.
Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.
-Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.
- etkiler kuşağı
- (Sinema) effects track
- etkiler ses yolu
- (Sinema) effects track
- etki
- {i} action
The invasion of other countries is a shameful action.
-Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
The government's actions were condemned worldwide.
-Hükümetin etkinlikleri dünya çapında kınandı.
- etki
- act on
- etki
- {i} effectiveness
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
-Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
- etki
- {i} purchase
- etki
- force
Persuasion is often more effectual than force.
-İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
- etki
- {i} bearing
- etki
- affect
His speech deeply affected the audience.
-Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
-Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- etki
- incidence
- biyolojik etkiler
- (Biyoloji) biological effects
- etki
- act
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
-İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
Does the medicine act quickly?
-İlaç çabuk etki eder mi?
- etki
- repercussion
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
-Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
-Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
- etki
- (Gıda) stimulant
- etki
- impulse
- etki
- (İnşaat) bias
- etki
- (Kimya) act upon
- etki
- penetration
- etki
- (İnşaat) exposure
- etki
- (Ticaret) personal power
- istenmeyen etkiler
- (Tıp) undesirable effects
- olumsuz etkiler
- negative impacts
- etki
- {i} virtue
- etki
- pull
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
-Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
- etki
- sound
Tom sounds impressed.
-Tom etkilenmiş görünüyor.
- etki
- punch
- etki
- ring
- etki
- stress
Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
-Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
Stress can have an enormous negative impact on your health.
-Stresin sağlığınız üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olabilir.
- etki
- mark
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
-New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
- etki
- power
- etki
- {i} reflection
- dış etkiler
- foreign influences
- etki
- activity
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
-İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
What's your favorite winter activity?
-Favori kış etkinliğin nedir?
- etki
- domain of
- etki
- {i} clout
- etki
- {i} forcefulness
- etki
- {i} weight
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
-Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
- etki
- {i} stamp
- etki
- jolt
- etki
- effect, action; impact; impression; influence, clout
- etki
- {i} efficacy
- etki
- impress
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
-Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
The exhibition was very impressive.
-Sergi çok etkileyiciydi.
- etki
- {i} interest
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
-Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
-Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
- etki
- {i} point
- etki
- {i} leaven
- etki
- {i} hold
Nancy has a hold on her husband.
-Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- etki
- {i} drift
- etki
- drag
- etki
- imprint
- etki
- reflexion
- etki
- efficiency
- etki
- (Hukuk) effect, force, impact
- etki
- potency
- etki
- effect, influence
- etki
- leavening
- etki
- {i} sway
- genetik etkiler
- (Tıp) reproductive effect
- görev, amaç, yönetm ve etkiler
- (Askeri) task, purpose, method, and effects
- karşılıklı yararlı etkiler
- (Hukuk) mutually beneficial effects
- mali etkiler
- (Politika, Siyaset) financial implications
- nicel mali etkiler
- (Ticaret) quantified financial impacts
- nitel etkiler
- (Ticaret) qualitative impacts
- psikolojik etkiler
- psychological influences
- zincirleme etkiler
- (Ticaret) successive effects
- önemli olumsuz etkiler
- (Hukuk) significant negative impacts, effects
İlgili Terimler
etkiler teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- etki
- Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir
- etki
- Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim: "Sustu, istediği etkiyi tam olarak yapmak için olmalıydı bu."- T. Buğra
- Etki
- (Hukuk) TESİR
- Etki
- dahiye
- Etki
- yardım
- etki
- Büyü, tılsım
- etki
- Bir etken veya bir sebebin sonucu
- etki
- Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim
- etki
- Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir: "Bu etki, genç kuşak konservatuvar mezunlarında yerini daha doğal bir Türkçeye bırakıyor."- H. Taner
- etki
- (Osmanlı Dönemi) tesir
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.